PAPATYA TACI

   Sırtımı duvara yaslamıştım yine içimdeki yangını bir nebze de olsa yatıştırabilmek adına. Gözlerim ise odanın bomboş kireç duvarına takılı kalmıştı. Beynim ise yine düşünüyordu. Beynimin içinde uzun zamandır vuku bulan bir ses yeniden peyda olmuştu. Ruhumu darlamak istercesine söylendi; "Sen ne zaman sevgine karşılık buldun? Ne zaman seni seviyorum diyenler gerçekten sevdi seni? Sen hiç mi uslanmazsın? Bu kadar mı seviyorsun yara almayı, canın yanmasını?" Bir çığlık attım kendimi yırtarcasına ama kimse duymadı bunu. Bilmiyorum dedim mırıldanarak. Bu sefer farklı, sevildiğimi hissediyorum hem de gerçek manası ile. Gözlerimin içine bakıyor bir kere, nasıl kandırıyor olabilir ki beni. "Ben pes ediyorum. Sen akıllanmayacaksın, nasıl olsa dert yanmak için yine benimle konuşacaksın. Çünkü seni dinleyecek birileri yok etrafında." Nasıl bir sesti ki bu ruhumu iğnelercesine konuşuyordu. Ben derdimi sana tam ola... Düşüncelerimin arasına bir ayraç koyarak yarıda kesmek zorunda kaldım cümlemi. Ve tekrar ding dong ding dong. Kapıyı açtığımda her halinden bir kurye olduğu belli olan bir adam duruyordu karşımda. Elinde ki kağıtlara getirilen eşyayı teslim aldığıma dair bir imza attırdıktan sonra anında gitmişti. Sanki bir şeylerden kaçarcasına. İçeriye girdim. Pek büyük sayılmayacak bir paketti. Heyecanlanmıştım. Bir çırpıda açtım paketi. İçinden ise iki tane saksı, bir buket çiçek çıktı. Buket o kadar özenle ve ince bir düşünceyle hazırlanmıştı ki, etrafı orkidelerle çevrili papatyalar vardı. Kenarına iliştirilmiş bir notta mevcuttu tabi ki. Ama bu not öyle bildiğimiz klasik kısa ve öz bir nota hiç ama hiç benzemiyordu. Tam notu okuyacakken paketin dibinde bir şey ilişti gözüme. Papatyadan bir taç vardı. Ağladığımı ancak elime bir damla gözyaşım düşünce anlamıştım. Sonra istemsizce gözlerim saksılara kaymıştı. Birinin üstünde orkide diğerinin ise papatya yazıyordu. Neler olduğunu az buçuk anlamıştım. Aklıma hiç alakasız bir muhabbet arasında sorduğu bir soru ve benim ona verdiğim cevap gelmişti.

 

   Bir konu üzerinde tartışıyorduk. Aniden gözlerimin içine bakarak "Sahi senin en sevdiğin çiçek ne?" diye sormuştu. Bir an afallasam da "Tabi ki koşulsuz şartsız papatya ama orkidenin yeri de bambaşkadır." diyerek yanıtladım onu. Dikkatlice beni dinliyordu, üstüne üstük gözlerini ne gözlerimden ayırıyor ne de gözlerini kırpıyordu. Meraklıca sordu, "Neden papatya?". Tebessüm ettim ilk önce, benim için manidar bir konu sayılırdı bu. Kimselere anlatmadığım yönleri vardı. İnanılması zor olacak ama içimdeki ses bu sefer her şeyi anlatmalısın diyordu. Zaten bende pek farklı düşünmüyordum. Başladım anlatmaya can kulağı ile dinliyordu. Sanki hayati önem taşıyan bir konu hakkında çok önemli bilgiler veriyordum. " Papatya çünkü; bu dünya üzerinde hem en çok el üstünde tutulan hem de en çok hor görülen çiçektir o. Dik başlıdır. Her şeyi tek başına yapabilme kapasitesine sahiptir. Yalnızlığa da kalabalığa da son derece alışkındır. Kırlar da, dağlar da kalabalık bir aile gibi yaşar. Yeri gelir iki kaldırım taşı arasında bir avuç bile sayılmayan toprakta dimdik yükselir. Alışkındır umursanmamaya, yok sayılmaya, ezilip geçilmeye. O kaldırımdan geçen onlarca insanın onun farkında olmadığının bilincindedir. Tıpkı biz kadınlar gibi, ben gibi. Ben de alıştım artık. İki kaldırım taşı arasında bir avuç toprakta kendi kendime yetmeyi öğrendim. Yalnız kalmak eskisi gibi korkutmuyor artık beni. Hani dedim ya hem en çok el üstünde tutulan hem de en çok hor görülendir diye... Ben de öyleyim işte. İşleri düştüğü sürece çevremin en kıymetlisiyim. Şey gibi bu. Sevip sevmediğini öğrenmek için papatya falı bakmak gibi. Halbuki lafta en sevdiği çiçek papatya, tabi sevmiyor çıkana dek. Şöyle bir şey de mevcut tabi. Küçüklüğümden beri hep birbirini seven insanlar birbirlerine papatya tacı yapıp verirler. Oldukça imrendiğim bir konu olmuştur hep. Ben şu zamana değin hiç kimseden papatya tacı almadım. Sevilmediğimden kaynaklı tahminimce. Kendim yapmaya çalıştım, kendi kendimi sevmeye çalıştım. Başarılı olamadım tabi. O yüzden hep ukte olarak kaldı içimde bir papatya tacı. Bir şey daha var tabi söylemeden geçmek istemedim. Hani o papatyaları toplayıp avucumuza doldurduğumuz da derin bir nefes alıp kokusunu içimize çekip mis gibi kokuyor deriz ya hani... Ölünce kokarmış onlar. Bunu öğrendiğim de kışın ortasındaydım ve biran önce bahar gelsin diye dua etmiştim her gece. Bahar geldiğinde ise koşarak papatyalarla dolu bir kıra gittim. Yattım yere kokladım kokladım kokladım. Kokuyorlardı evet ama o koku koparıp elimize aldığımız da ki koku değildi, garipti işte belki de yerdeki çimlerin kokusuydu bilemiyorum. Sen bana hep diyorsun ya hani çok güzel kendine has bir kokun var bana hayat veriyor diye. Ben öldüm sana seviyor çıktı ve kokum sana kaldı." ,

 

   Öyle bir bakıyordu ki gözlerime kalbime dokunuyordu. "Peki ya orkide?" diye sordu bu sefer de. Sanki ben bir ömür anlatsam o da hiç kıpırdamadan beni dinleyecek. Derin bir nefes aldım ilk önce. "Orkide... Bir rivayettir ya işte. Orkidenin dünyadaki bütün çiçeklerin anası olduğu söylenir. Var olan bütün çiçekler ondan türemiştir. Bende yerinin farklı olmasın sebebi de budur işte." Hafifçe kaşlarını çatarak baktı bu sefer bana, bir şeyleri sorgularcasına. İstemsizce açıklama gereksiniminde bulunmuştum. "Bu dedim şey gibi. Annem olmasa benim olmayacağım, anneannem olmasa annemin olmayacağı ve en eskiye gidelim Hz. Havva annemiz olmasa bizlerin var olamayacağı gibi. Bizim annemiz Hz. Havva bir nevi çiçeklerin annesi de orkide gibi." Anlatacaklarım bitmişti, ondan bir tepki beklercesine baktım gözlerinin içine, oysa sadece "Hadi gidelim geç oldu, hava da soğuk üşütüp hasta olma." demek oldu. Pek bir şey anlamamıştım doğrusu. Ama şimdi anlıyorum. Her şey bu kutu içindi. En sonun da buketin üzerinde ki notu okumayı akıl edebilmiştim.

 

   "Lütfen tacını başına takar mısın? Biliyorum hikayelerini anlattıktan sonra benden bir tepki beklercesine baktın gözlerime ama ben o an sana tepki veremezdim. Kırk yıl düşünsem bir çiçeğin bu denli anlamlı bir hikayesi olacağı aklımın ucundan geçmezdi. Sen en çok papatyayı seviyorsun ama bana orkide olmayı seçtin. Kendi feda edip yeni bir hayat bahşettin bana. Bütün çiçekler sensin bu saatten sonra bana. Bütün çiçekler sen kokar. Her dağda, kırda, bayırda, iki kaldırımın arasında sen açarsın. Sen olmazsan ben de olamam artık. Hani dedin ya bana hiç papatya tacı yapan olmadı, sevilmediğimdendir bu diye. Deme. Ben de bilmiyordum yapmayı senin için öğrendim. Belki mükemmel olmadı ama ben biliyorum ki senin gözünde en iyisi bu olacak. Şu andan itibaren seni seven biri var ve bunu papatya tacıyla ispatladım. Bu taç senin başında hep kalsın, hiç çıkmasın. Sende benim başımın orkide tacı oldun. Benden hiç gitme. Beni hiç var olmamış gibi bırakma. SENİ SEVİYORUM."

                                                                                                                                                                             Ad SOYAD   
                                                                                                                                                                                 İMZA

      

   Bu sefer yanılmadığımı biliyordum. Bende SENİ SEVİYORUM.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MERHABA

ESİR