Kayıtlar

Aralık, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BEN ÖLÜRSEM

   İhanetten doğan sevgiler vardır, ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın milyonuncu şansı verdiğim insanlar. Paramparça dahi etse tek bir cümlesine yenik düştüğüm ve tam yokluğuna alıştım derken varlığıyla sınandığım insanlar. İnsanlar işte... İyisine rast gelmediğim, kötüsüyle de kırk yıl hatırımın olduğu insanlar. Sırtımda kırk bıçak izi, karşımda dost olup derdimi dinlermiş gibi yapan birileri. Hayat mı dersiniz siz buna bilmem ama ben alenen nankörlük diyorum. Benden kırk defa giden için kırk birinci kez kucak açıyorum, belki diyorum belki bana gerçekten ihtiyacı vardır. Bana her ihtiyaç duyulan anda ben hep ulaşılabilir oluyorum ama ben ne zaman ihtiyaç duysam herkesin işi var.     Ben hep bahardım, ilkbahar. Çiçek açar neşe saçardım. Ben yazdım, cıvıl cıvıldım. Sonra çiçeklerim soldu yavaş yavaş sonbahar oldum. Dalımda solacak çiçek kalmadı kuru dal oldum, mevsimim kış oldu. Benden geriye kalan pek bir şeyde olmadı. Yerde nereye gideceğini anlamayan bir k...

ÇIKARLAR

   Bir kişiye karşı duyulan karşılıksız ve koşulsuz sevgi bizim sonumuzu getirmeye yetecek kadar büyük sonuçlar doğurabilir. Kurulan her ilişkinin temelinde çıkarlar söz konusudur. Karşılıksız olarak sevdiğimiz birinden çıkarımız ne olabilir ki diye düşünüyor olabilirsiniz, şüphesiz ki bunun cevabı sevilmeye ve sevgiye olan muhtaçlıktır. Zanneder ki insan seversem sevilirim tıpkı kaçan kovalanır taktiğinde olduğu gibi. Gelin görün ki bu durum gururunuzu ayaklar altına almanıza dahi sebep olabilir, bu durumda ise aşkta gurur olmaz diye cevapta verebilirsiniz ama bu aşk değil sizin kendinizi kandırıp avutma biçiminizdir.     Halbuki sevgi çıkar gözetmeden saf bir şekilde yaşanmalıdır. Kimisin ailevi sorunları, kimisinin çevresiyle yaşadığı sorunlar ve kimisinin ise kendisiyle yaşadığı sorunlar onu sevgiye aç bir hale getirebilir. Sevgiye aç olan bir kişi ya haddinden fazla sevgiyi hak etmeyene verir yada kendisi de dahil olmak üzere çevresinde bulunan herkesi sevg...

GECENİN ZİFİRİ

   Gece olunca artarmış bütün dertler. Ağrılar, sızılar, can yakan o iğrenç ötesi duygular. Gün içindeki hayat koşuşturmasında düşünmeyi dahi unuttuğumuz zamanlar oluyor, kendimizi unuttuğumuz zamanlar. Zaman bu kadar az ve kısıtlıyken bunca derdi içimizde yaşamaya çalışıyoruz. Dert dediğimiz, kimine göre alelade can sıkmaya değer olmayan şeyler. Herkesin acı eşiği birbirinden bu kadar farklıyken ve de etrafımızda dertlerimizi dertten görmeyen onca kişi varken bunları birine anlatıp yüklerimizin hafiflemesini beklemek ne kadar mantıklı olabilir?     Geceler tamda bunun için var, biz kendimizle yüzleşelim diye. Dört duvar, bir tavan ve gecenin zifiri. Anlat içinden geçenleri hatta istersen çığlık çığlığa sessizce ağla, ne duvar ne de tavan sırtını dönmez sana. Gecenin zifiri hapseder bütün sırlarını. Dışarıdan biri görse deli der belki, kendi kendine neden bu kadar hararetli konuşuyor diye sorgular ama her sorulan sorunun cevabı soruyu soranda saklıdır. Cevapları...

AİT

   Nasıl bu noktaya kadar geldim bilmiyorum, belki de bilmek istemiyorum. Zihnim olması gerekene göre çok daha karışık ve bulanık. Bir sis perdesi ardından bakmaya çalışıyorum dünyaya. Her şeyin anlamsız geldiği şu evrede bir şeyleri anlamlandırmaya çalışmak, hayatı bir yapboz gibi görmeye benziyor. Her bir parça birbiri ile uyumlu gibi dursa da birbirlerine ait parçalar değiller. Yaşadığımız veyahut yaşamaya çalıştığımız bu evrende bizler yapbozun parçaları isek eğer ben nereye aitim?     Aitlik hissi yada bir yere, bir kişiye ait olmak neden bu kadar önemli? Kafalarımızı kaldırıp etrafa baktığımızda bir insan tek başına yemek yiyorsa ona acıyan gözlerle bakıyoruz. Sanki bu hayatta tek başına sinemaya gidemez, tek başına bir kafeye gidip bir fincan kahve içemez, bir parka gidip kitabını okuyamaz veya kulaklığını takıp müzik eşliğine tek başına yeni yerleri keşfetmeye gidemez. Yalnız kalmak günümüzde acınası bir durum gibi algılanıyor oysaki yalnızlık tercih mes...